ÇOCUKLARINIZA GÜZEL İSİM KOYUNUZ.Önce çocuklara İslami isim koymak gerekir. Bu her anne-babanın çocuğuna karşı olan görevlerinden biridir.Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur’an-ı kerimde bulunması gerekmez.çocuğa verilecek ismin Arapça olması ya da bu ismin Kuran'da geçmesinin şart değildir, isim koyarken yadırganmayacak anlamlı olanların tercih edilmesi gerekmektedir "İsim koyarken dini bir merasim yoktur" baba ya da aile büyüklerinden birinin çocuk doğduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okumasının sünnettir."çoçuğunuza yadırganmayacak anlamlı isimler koyun".
 

Anne adayına test işkencesi.?


Gebelik döneminiz başladıktan aylar sonra bir anda, özürlü bir bebeğe sahip olacağınızı öğrenirsiniz. Sanki dünya başınıza yıkılır. Üç aydır birlikte yaşadığınız bebeğinizden ayrılmak hiç de kolay olmaz değil mi? Peki, ayrılmayı göze alamadığınız bebeğiniz ?sağlıklı? olarak kucağınıza gelirse ne yaparsınız? Paniğe kapılmayın, bebekler karışmadı?

Her hamilenin zihnini kurcalayan bir endişedir ?Acaba çocuğum sağlıklı mı?? sorusu... Şüphesiz, bu sorunun cevabını bulmak günümüz teknolojisinde çok da zor değil. Nitekim, ?tarama testi? adı verilen ve Türkiye?de yaygın olarak uygulanan testler sayesinde bebeğin sağlıklı ya da özürlü olacağını öğrenmek mümkün. Fakat söz konusu testler ailelerin merakını gidermenin yanında kabus dolu günlerin başlamasına da sebep olabiliyor. Zira, tarama testinde kesinlik oranı yüzde 60 olmasına rağmen anne baba adayları yüzde yüz olduğu zannıyla hareket ediyor. Belki de sağlıklı doğacak bebekler kesin olmayan testlere dayanılarak, özürlü olacağı gerekçesiyle aldırılıyor.

Halk arasında ?zeka testi? olarak yanlış bilinen tarama testi; 35 yaşından küçük anne adaylarının kanındaki hormon, protein seviyesi ve ultrason bilgilerinin aynı pozisyondaki diğer hamilelerle karşılaştırılması yöntemiyle yapılıyor. Test sonuçlarıyla bebeğin taşıması muhtemel riskler belirleniyor. Eğer risk yüksek ise amniyosentez yapılıyor. Amniyosentez, hamileliğin 16-18?inci haftalarında gebelik kesesindeki sıvının (amniyon sıvısı) bir kısmı alınarak yapılan test. Anne adayı tarama testinin ?tanı? koymak için uygulandığını zannediyor ve risk oranını öğrendiği andan itibaren hayatı kararıyor. Doktorlar da uyarmadığından, özürlü bebeğinin olacağını düşünerek amniyosentez testini yaptırmıyor. Aile için kabus dolu günler de böylece başlıyor. Oysa istatistiklere göre tarama testinde risk oranı yüksek olan bebeklerin sadece yüzde 4-5?i özürlü olarak doğuyor.

?Keşke testi hiç yaptırmasaydım?

Pınar Yıldız (26) ilk çocuğuna hamile olduğunu öğrendiğinde tarifsiz bir mutluluk yaşar. Ama hamileliğinin 16. haftasında yaptırdığı tarama testinde bebeğinin özürlü doğacağını öğrenince dünyası yıkılır. ?Öğrendiğim an tepki veremedim. Doktorun neler söylediğini hatırlamıyorum bile. Eve geldim. Saatler sonra şoku atlatınca ağlamaya başladım. Eşim de çok üzüldü, doktorumla konuştu. Yüzde yüz özürlü olmadığı söylendi. Amniyosentez yaptırmak istemedim. Çünkü düşük yapma riski vardı. Çocuğumu Allah vermiş, onun canına kıymaya hakkım yoktu. Down sendromlu olsa da dünyaya getirecektim.? diye anlatıyor yaşadıklarını. Genç çift başka bir merkezde tekrar test yaptırmak ister; fakat kemik testleri için 20. haftaya kadar beklemeleri gerekir. Şüpheyle geçirdiği her gün kabus gibidir Pınar Yıldız için. Bir ay sonra farklı merkezlerde yaptırdığı testler sonrasında bebeğinin sağlıklı olduğunu öğrenir. Bugün 2 yaşında Ahmet Buğra adını verdikleri bir oğlu var. Yaşadığı sıkıntı dolu günleri hatırladıkça, ?Keşke bu testleri yaptırmasaydım. Psikolojimizi bozdu.? diyor.

Anne adaylarının sorunu testlerin yanlış anlaşılmasından ibaret değil. Sıkça rastlanan bir başka durum ise farkına varılmayan hamilelikler ve bu dönemde kullanılan ilaçlar. Anne adayları ilk birkaç hafta hamile olduğunun farkına varamıyor ve o dönemde tedavi amaçlı ilaçlar kullanabiliyor. Bu ilaçlar ise bebeğin gelişimini olumsuz etkiliyor. Onlardan biri Ankara Keçiören?de yaşayan 41 yaşındaki Tülin Dilmaç. ?Hiç tahmin etmediğim bir anda hem hamile olduğumu hem de zeka özürlü bir bebeğim olacağını öğrendim. Ağlaya ağlaya eve geldim. Yapabileceğim ne var diye düşünmeye çalışıyordum. Gözümün yaşı hiç kurumadan çaresizlik dolu aylar geçti.? diyen Dilmaç, başka bir rahatsızlığı için kadın doğum uzmanına gider. Doktor, tedavi için antibiyotik ilaçlar verir. İlaçları kullandıktan sonra kontrole giden Dilmaç, aslında bir aylık hamile olduğunu, en son kullandığı ilaçlardan dolayı da bebeğin beyninin hasar gördüğünü, çocuğunun yüzde elli zeka özürlü olacağını öğrenir. Hayatının en zor dönemi başlamıştır. Bebeğinin canına kıymayı bir an bile düşünmez. Ayrıca, herhangi bir genetik test de yaptırmaz. Hamileliği boyunca sağlıklı bir bebeğe sahip olabilmek için dua eder. ?İyi ki bebeğimi aldırmamışım.? diyen Tülin Dilmaç?ın şimdi on yaşında Reyyan isminde bir kızı var ve bırakın zeka özürlü olmayı, yaşıtlarına göre üstün zekalı. Sağlıklı bebeğe sahip olmanın kıymeti

Benzer bir olayı İstanbul Alibeyköy?de ikamet eden Başaran ailesi yaşar. Onların hikâyesi diğerlerinin aksine doğum öncesinde değil, sonrasında başlar. Gebelik döneminde genetik testlerin hiçbirini yaptırmazlar ve kızları Asude sağlıklı olarak dünyaya gelir. İlk ay sağlık ocağında, geç de olsa fenülkötünöri hastalığı taşıyıp taşımadığını öğrenmek için topuğundan kan alınır. Doktorlar, ?Eğer sizi aramazsak bir şey yoktur.? der. Yedi ay sonra eve telefon gelir ve tekrar kan vermeleri söylenir. Kan verilir ve yine bir problem olmazsa aramayacakları belirtilir. Kısa süre sonra bu kez İstanbul Çapa Hastanesi?nden uzman doktorlar bebeği ister. Yine kan alınır ve tekrar beklemeleri söylenir. Tüm bu gidip gelmeler onların aylarca üzülmesine sebep olur. Çünkü, onlara ?Problem çıkmazsa aramayacağız.? denir, ama her defasında tekrar aranır.

Anne Aytül Başaran (30) o dönem hayatlarının karardığını anlatıyor: ?Hastalığın belirtilerini internetten aradık, bulduk. Tüm işaretler kızımı gösteriyordu. Doktorlar da açıklama yapmadı. Artık proteinsiz yiyecekleri yurtdışından nasıl getirebileceğimizi öğrenmeye çalışıyorduk. Sonuçları beklerken, kızımı beslemek zorundaydım. Fakat, ellerimle zehir veriyormuşum gibi geliyordu. Verdiğim her lokma beynini öldürüyor olabilirdi. Ama yapacak bir şey de yoktu. Hep gözlem altında olacaktı. Gizli yediği bir çikolata dahi yaşamını kısaltacaktı. Nihayet sonuç geldi. Problem yoktu. Kızımın belirtileri üzerinde taşıması farklı bir durumdu. Sanırım sağlıklı bir çocuğun kıymetini anlamak için bu sıkıntıyı çekmemiz gerekiyordu.? Başaran ailesinin yeni mensubu Asude, şu an 3,5 yaşında ve gayet sağlıklı.

Konya?da yaşayan 27 yaşındaki Hatice Kar, amniyosentez testini yaptıran ve çıkan sonuca göre bebeğini aldırmak isteyen anne adaylarından biri. Hatice Hanım, hamileliğinin ilk aylarında hiçbir rahatsızlık yaşamaz. Gebeliğin beşinci ayında başka bir rahatsızlığı için doktora gider. Ultrasona girdikten sonra doktor, bebeğin beyninin su topladığını, kesinlikle özürlü olduğunu ve bebeği aldırması gerektiğini söyler. Emin olmak için başka doktorlara da gider. Onlar, bebeğin sağlıklı olduğunu söyler. Şüphelerini gidermek için amniyosentez testi yaptırır. Testin sonucu negatif çıkar. Şimdi 2,5 yaşında Sıla isminde sağlıklı bir kızı olan Hatice Kar, yaşadığı bu olayı kelimelere dökmekte zorlanarak, ?Allah kimseye bu durumu yaşatmasın.? diyor. Psikolojik olarak yıprandığını, hassas hale gelen gebenin sonucu sindirmesinin zor olduğunu belirtiyor: ?Hâlâ o günlerin etkisinden kurtulamadım. Anlatılmaz yaşanır cinsinden bir şeydi. Bebeğim sağlıklı doğmuştu ama içim rahat etmediği için birçok doktora muayene ettirdim. Şükür ki bir problem yoktu, olmadı da.?

Neden farklı sonuçlar?

Bahçeci Kadın Hastalıkları Doğum Teşhis ve Tedavi Merkezi?nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Esra Aksoy tarama testlerinin birkaç değerin elde edilmesiyle oluştuğunu belirterek, ?Anne yaşı, bebek boyu, gebelik haftası, ense kalınlığı, anne karnından gelen iki belirleyici hormon değerinin toplamı bebeğin risk oranını veriyor. Farklı sonuçların nadir da olsa çıkmasının sebebi ense kalınlığının farklı ölçülmesi, kullanılan araçların teknik farklılıkları, annenin gebelik yaşını tam olarak bilmemesi ve kullanılan donanımın birbirini tutmaması olabilir.? diyor. Amerikan Hastanesi Genetik Hastalıklar Tanı Merkezi Sorumlusu Tıbbi Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Nesrin Erçelen?e göre farklı teşhis koymak kolay değil. Çünkü, testler belirli kurallar çerçevesinde, bilgisayar ortamında görülerek yapılıyor. Eğer hatalı teşhis konuyorsa doktor görmeden rapor yazmış demektir. Dr. Erçelen; aile, doktor ve genetik uzman arasındaki iletişim eksikliğinin de önemli bir etken olduğunu düşünüyor ve her çiftin genetik danışmanlığından yardım alması gerektiğini belirtiyor.

Genetik danışmanlık ?sözlü muayene? olarak da biliniyor. Test yapmadan önce tarama testinin lüzumu, nasıl yapıldığı, doğruluk oranı, bilgilendirmenin nasıl yapılacağı ve çiftin sonuç raporundaki bilgileri nasıl yorumlaması gerektiği hakkında bilgi veriliyor. Neticeler alınınca da ?sonuç bilgilendirmesi? yapılıyor. Dr. Nesrin Erçelen aslında hiçbir yöntemin mucize olmadığına dikkat çekerek, ?Biz var olan şeyi gösteriyoruz. Her şeyin görülebilme sınırı var. Bazen ailenin genetik bir rahatsızlığı olup olmadığı dahi bilinmiyor, konuşulmuyor. Test yapmadan önce aile için tüm risk faktörlerini bilmek lazım. Anneden yumurta, babadan sperm gelerek yumurta dölleniyor.

Umutlar sönmesin

Genetik danışmanlığı uzmanlara göre önemli kabul edilse de gebelere göre doktorlar iletişime yeteri kadar önem vermiyor. Tarama testini yaptıran Pınar Yıldız ve Hatice Kar yeteri kadar bilgilendirilmediklerini söylüyor. ?Bilgilendirilmiş olsaydım bu testi kesinlikle yaptırmazdım.? diyen Pınar Yıldız, sorularına da her zaman açıklayıcı cevaplar alamadığından yakınıyor. Hatice Kar ise bilmesi gereken bütün bilgileri internetten öğrendiğini, doktorundan sadece teyit aldığını anlatıyor. İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Perinotoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Ermiş, halkın amniyosentez testiyle tarama testini karıştırdığını, amniyosentezi sadece, bebeği özürlü olup da hamileliğini sonlandırmak isteyenlere yaptıklarını, tarama testiyle bin çocuk içinde on ?down sendromlu? varsa bunun ancak altısını anlayabildiklerini belirterek, ?Halk riski yanlış anlayıp yorumluyor ve engelli bebeği olduğunu düşünüyor. Sonra da sağlıklı dünyaya gelince tıp yanılmış oluyor.? diyor.

Karnında engelli bir bebeğin olduğunu bilmesine rağmen aldırmayan annelerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Fakat, ilk aylardan başlayıp tüm ömür sürecek zor bir dönemi tek başına atlatmak da kolay değil. Hele hamileyken... Geçtiğimiz temmuz ayında Psikolog Zühre Çelen?in başkanlığında, ?derdi ancak çeken bilir? mantığından yola çıkarak kurulan Umutlar Sönmesin Derneği?nin hamileler açısından özel bir misyonu var. ?Severek başarabiliriz? sloganıyla yola çıkan derneğin gönüllüleri, genetik testlerle engelli ya da down sendromlu olduğu anlaşılan bebeklerin alınmasına karşı çıkıyor ve anneyi bebeği aldırmaması için ikna etmeye çalışıyor. Sonra da annenin bu ağır yükü taşıyabilmesi için ona psikolojik destek veriyor. Zühre Çelen?e göre, bebek üç aylık da olsa yaşıyor ve bir canlının hayatı sırf bu nedenle sona erdirilemez. Üstelik anne karnı kapalı bir kutu. Testler ise yanılabiliyor.

Başkan Çelen, aileleri grup terapilerine alarak onlarla özel olarak ilgileniyor. Terapi grubunda aynı duyguları paylaşan sekiz hamile kadın var. İçinde bulundukları durumu Zühre Çelen şöyle anlatıyor: ?Anne adayları psikolojik olarak iyi değil. Biz ne olursa olsun bebeklerini bu haliyle kabul edip sevmeleri gerektiğini, canda özür olmadığını anlatıyoruz. Ayrıca özürlü çocukla nasıl baş etmeleri gerektiği hakkında da bilinçlendirme yapıyoruz.? diyor. Yakında, toplanan yardımlarla derneğin rehabilite merkezi açılacak. Ayrıca derneğin bir başka hizmeti de gönüllü hemşirelerin doğum sonrası annenin yanında bulunması. Hemşireler annenin lohusa döneminde üzerindeki şoku kısa sürede atlatmasına yardımcı oluyor ve anneye bebek bakımını öğretiyor.

İslam?da bebek aldırmak yasak

İslam dininin hayatımızı kuşatan herşey için bir hükmü ve gösterdiği bir çözüm yolu var. İslam?a göre, bebek aldırma ancak annenin de hayatı tehlikedeyse caiz (uygun) olabiliyor. İstanbul Fetva Hattı?ndan Jale Şimşek?in konuyla ilgili görüşleri şöyle: ?Hanımın karnındaki çocuğun yaratıcısı Allah?tır. Bir bebek sakat olduğu için kimsenin onu öldürmeye hakkı yoktur. Ne Kur?an?da ne de sünnette çocuğun aldırılmasına izin verilir. İnsan tercihinin dışında da bir şeyler yaşar. Bunlar ?imtihan?dır. Eğer çocukların hepsi sağlıklı olsaydı tamamen sağlıklı insanların yaşadığı bir dünya olurdu. O zaman insanoğlu sağlığın değerini nasıl anlayacaktı??

Jale Şimşek, konuyla ilgili günde 3-4 telefon aldıklarını, anneleri telefonda ikna etmeye çalıştıklarını belirterek, ?Biri özürlü bebeğe sahip olmak için hazır olmadığını söylerken diğeri bu ?Allah?ın takdiridir? diyerek kabul edebiliyor. Geneli ikna oluyor. Aileler ise doktor ve büyükler tarafından baskı altında kalıyor ve çıkmaza giriyor. Bize danışanlar sonuçta İslam dinini yaşamaya çalışanlar. Bebeğini aldıran anne sayısı çok fazla. Biz, ?Allah bu çocuğu yeryüzünde yaşatmak istiyor ki senin karnına koymuş, sen nasıl istemezsin? diyoruz. Bu aslında işin özünü en iyi anlatan cümle...?




KİMLERİN BEBEĞİ RİSK ALTINDA?

35 yaşından büyük anne adayları

Tekrar eden düşükleri olan çiftler

Daha önceki gebeliğinde, bebekte anomali (yaşamla bağdaşmayan kromozomlar) saptanan çiftler

Genetik hastalık taşıyan çocuğu olan çiftler

Gebelik süresince yapılan ultrasonografi izleminde anomali saptanması

Birinci ve ikinci tarama testlerinde risk artışının saptanması

Ailesinde kalıtsal bir hastalık olan çiftler



aksiyon dergisi
Yazar: ismimana

0 yorum: