ÇOCUKLARINIZA GÜZEL İSİM KOYUNUZ.Önce çocuklara İslami isim koymak gerekir. Bu her anne-babanın çocuğuna karşı olan görevlerinden biridir.Bir ismin güzel olması için mutlaka Kur’an-ı kerimde bulunması gerekmez.çocuğa verilecek ismin Arapça olması ya da bu ismin Kuran'da geçmesinin şart değildir, isim koyarken yadırganmayacak anlamlı olanların tercih edilmesi gerekmektedir "İsim koyarken dini bir merasim yoktur" baba ya da aile büyüklerinden birinin çocuk doğduğunda sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okumasının sünnettir."çoçuğunuza yadırganmayacak anlamlı isimler koyun".
 

Annelik Beynin Yapısını Değiştiriyor


ANNE OLMAK bir kadının hayatında çok farklı bir evredir. O zamana dek gözetilen biri iken, hamilelikle başlayan annelik sürecinde adım adım gözeten kişi olmaya doğru ilerler. Bir annenin yavrusu olmaktan, bir yavrunun annesi olmaya doğru yaşanan bu geçiş sürecinde, ihtiyaç duyulan davranış örüntüleri de değişir. O vakte değin kendini yöneten, kendi ihtiyaçlarına ve kendi hayatını sürdürmeye adanmış olan bünye, yavrularının iyi durumda olmasına ve onların bakımına odaklanmaya başlar.

Uzun zamandan beri bilim adamları tarafından gözlemlenen bu değişimin biyolojik temeli yakın zamana kadar aydınlatılamamış bir sahaydı. Fakat son yapılan araştırmalar hamilelik, doğum ve emzirme süreçleri boyunca ortaya çıkan heyecan verici hormonal değişimlerin annenin beyin yapısında birtakım değişikliklere neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre beynin bazı bölümlerinde nöronların hacmini arttırdığı, bazı bölümlerde yapı değişikliklerin meydana geldiği görüldü. Bilim adamları beyinde görülen bu biyolojik değişimlerin annenin beyninin anneliğe uygun davranışlar sergilemek amacıyla yeniden biçimlenmesi anlamına geldiğini düşünüyorlar.

Hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalar annenin beyninde meydana gelen değişimlerin yuva inşa etmek, yavrusunu yetiştirmek ve onları yırtıcı hayvanlardan korumak gibi annenin annelik görevlerini yerine getirmesine zemin oluşturduğunu ortaya koyduğu gibi; bazı değişimlerin de hafıza, öğrenme, korku ve strese verilen tepkileri kontrol etmeyle ilgili olduğu sonucuna vardı. Örneğin, fareler üzerine yapılan bir çalışma, anne farenin avını yakalamada diğer farelere göre daha başarılı olduğunu ortaya koydu. Avcılık kabiliyetinin yanında, anne farelerin yiyecek arama ve bulma beceresinin de daha ileride olduğunu ortaya koyan bu çalışmaya göre, anneliğin getirdiği değişimler fareler yaşlanana dek sürüyor.

Peki insanlar açısından durum ne?

TORONTO Üniversitesi?nden Alison Fleming, annelerin hamilelik döneminden itibaren beş duyularının hassasiyetlerinde artış olduğunu ortaya koydu. Anneler bu sayede küçük bebeklerinin kokularını ve seslerini ayırd edebilir hale geliyorlar. Fleming?e göre anneler doğum sonrası yüksek seviyedeki ?cortisol? hormonu sayesinde bebeklerinin kokularına daha fazla dikkat kesildikleri gibi, onların ağlama seslerini de daha duyarlı oluyorlar. Normalde stresle birlikte ortaya çıkan ve insan sağlığı üzerinde yıkıcı etkileri olan ?cortisol? tam tersine annede son derece işlevsel ve faydalı bir rol yükleniyor. Cortisol hormonu seviyesi yükselen anne, hormon sayesinde dikkati, uyanıklığı ve duyarlılığı arttığı için bebeğine karşı görevlerini çok daha başarıyla yerine getirebiliyor.

Anneliğin hormonlar ve beyin yapısı üzerinde yaptığı değişimlerin etki süresine gelince, bu konuda en çarpıcı bulgu Boston Üniversitesi?nden Thomas Perls ve arkadaşlarından geldi. Hamilelik yaşına ilişkin yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, kırklı yaşlarda hamile olan kadınların yüz yaşına kadar yaşama ihtimalleri erken yaşlarda hamile olanlara göre dört kat daha fazla. Perls?in bu konudaki yorumu, kırklı yaşlarında hamile olan kadınların daha yavaş yaşlandığı yönünde. Bunun muhtemel sebeplerinden birinin, hamilelikte yaşanan hormonal değişikliklerin menopoz devresinde ortaya çıkan yıkımları dengelemesi olarak düşünülüyor.

Tüm bu bilgilerden sonra, anneliğin kadınların sağlığını deformasyona uğrattığı şeklindeki genelgeçer kabulün ne kadar hatalı olduğu da görülmesi gereken bir başka nokta. İlâhî hikmet, bir canlı dünyaya getiren annenin annelik görevini yerine getirebilmesi için, onu olduğundan daha dayanıklı ve sağlıklı kılıyor.

KAYNAK:

The Maternal Brain,Scientific American, ocak 2006
Read more

Anne adayına test işkencesi.?


Gebelik döneminiz başladıktan aylar sonra bir anda, özürlü bir bebeğe sahip olacağınızı öğrenirsiniz. Sanki dünya başınıza yıkılır. Üç aydır birlikte yaşadığınız bebeğinizden ayrılmak hiç de kolay olmaz değil mi? Peki, ayrılmayı göze alamadığınız bebeğiniz ?sağlıklı? olarak kucağınıza gelirse ne yaparsınız? Paniğe kapılmayın, bebekler karışmadı?

Her hamilenin zihnini kurcalayan bir endişedir ?Acaba çocuğum sağlıklı mı?? sorusu... Şüphesiz, bu sorunun cevabını bulmak günümüz teknolojisinde çok da zor değil. Nitekim, ?tarama testi? adı verilen ve Türkiye?de yaygın olarak uygulanan testler sayesinde bebeğin sağlıklı ya da özürlü olacağını öğrenmek mümkün. Fakat söz konusu testler ailelerin merakını gidermenin yanında kabus dolu günlerin başlamasına da sebep olabiliyor. Zira, tarama testinde kesinlik oranı yüzde 60 olmasına rağmen anne baba adayları yüzde yüz olduğu zannıyla hareket ediyor. Belki de sağlıklı doğacak bebekler kesin olmayan testlere dayanılarak, özürlü olacağı gerekçesiyle aldırılıyor.

Halk arasında ?zeka testi? olarak yanlış bilinen tarama testi; 35 yaşından küçük anne adaylarının kanındaki hormon, protein seviyesi ve ultrason bilgilerinin aynı pozisyondaki diğer hamilelerle karşılaştırılması yöntemiyle yapılıyor. Test sonuçlarıyla bebeğin taşıması muhtemel riskler belirleniyor. Eğer risk yüksek ise amniyosentez yapılıyor. Amniyosentez, hamileliğin 16-18?inci haftalarında gebelik kesesindeki sıvının (amniyon sıvısı) bir kısmı alınarak yapılan test. Anne adayı tarama testinin ?tanı? koymak için uygulandığını zannediyor ve risk oranını öğrendiği andan itibaren hayatı kararıyor. Doktorlar da uyarmadığından, özürlü bebeğinin olacağını düşünerek amniyosentez testini yaptırmıyor. Aile için kabus dolu günler de böylece başlıyor. Oysa istatistiklere göre tarama testinde risk oranı yüksek olan bebeklerin sadece yüzde 4-5?i özürlü olarak doğuyor.

?Keşke testi hiç yaptırmasaydım?

Pınar Yıldız (26) ilk çocuğuna hamile olduğunu öğrendiğinde tarifsiz bir mutluluk yaşar. Ama hamileliğinin 16. haftasında yaptırdığı tarama testinde bebeğinin özürlü doğacağını öğrenince dünyası yıkılır. ?Öğrendiğim an tepki veremedim. Doktorun neler söylediğini hatırlamıyorum bile. Eve geldim. Saatler sonra şoku atlatınca ağlamaya başladım. Eşim de çok üzüldü, doktorumla konuştu. Yüzde yüz özürlü olmadığı söylendi. Amniyosentez yaptırmak istemedim. Çünkü düşük yapma riski vardı. Çocuğumu Allah vermiş, onun canına kıymaya hakkım yoktu. Down sendromlu olsa da dünyaya getirecektim.? diye anlatıyor yaşadıklarını. Genç çift başka bir merkezde tekrar test yaptırmak ister; fakat kemik testleri için 20. haftaya kadar beklemeleri gerekir. Şüpheyle geçirdiği her gün kabus gibidir Pınar Yıldız için. Bir ay sonra farklı merkezlerde yaptırdığı testler sonrasında bebeğinin sağlıklı olduğunu öğrenir. Bugün 2 yaşında Ahmet Buğra adını verdikleri bir oğlu var. Yaşadığı sıkıntı dolu günleri hatırladıkça, ?Keşke bu testleri yaptırmasaydım. Psikolojimizi bozdu.? diyor.

Anne adaylarının sorunu testlerin yanlış anlaşılmasından ibaret değil. Sıkça rastlanan bir başka durum ise farkına varılmayan hamilelikler ve bu dönemde kullanılan ilaçlar. Anne adayları ilk birkaç hafta hamile olduğunun farkına varamıyor ve o dönemde tedavi amaçlı ilaçlar kullanabiliyor. Bu ilaçlar ise bebeğin gelişimini olumsuz etkiliyor. Onlardan biri Ankara Keçiören?de yaşayan 41 yaşındaki Tülin Dilmaç. ?Hiç tahmin etmediğim bir anda hem hamile olduğumu hem de zeka özürlü bir bebeğim olacağını öğrendim. Ağlaya ağlaya eve geldim. Yapabileceğim ne var diye düşünmeye çalışıyordum. Gözümün yaşı hiç kurumadan çaresizlik dolu aylar geçti.? diyen Dilmaç, başka bir rahatsızlığı için kadın doğum uzmanına gider. Doktor, tedavi için antibiyotik ilaçlar verir. İlaçları kullandıktan sonra kontrole giden Dilmaç, aslında bir aylık hamile olduğunu, en son kullandığı ilaçlardan dolayı da bebeğin beyninin hasar gördüğünü, çocuğunun yüzde elli zeka özürlü olacağını öğrenir. Hayatının en zor dönemi başlamıştır. Bebeğinin canına kıymayı bir an bile düşünmez. Ayrıca, herhangi bir genetik test de yaptırmaz. Hamileliği boyunca sağlıklı bir bebeğe sahip olabilmek için dua eder. ?İyi ki bebeğimi aldırmamışım.? diyen Tülin Dilmaç?ın şimdi on yaşında Reyyan isminde bir kızı var ve bırakın zeka özürlü olmayı, yaşıtlarına göre üstün zekalı. Sağlıklı bebeğe sahip olmanın kıymeti

Benzer bir olayı İstanbul Alibeyköy?de ikamet eden Başaran ailesi yaşar. Onların hikâyesi diğerlerinin aksine doğum öncesinde değil, sonrasında başlar. Gebelik döneminde genetik testlerin hiçbirini yaptırmazlar ve kızları Asude sağlıklı olarak dünyaya gelir. İlk ay sağlık ocağında, geç de olsa fenülkötünöri hastalığı taşıyıp taşımadığını öğrenmek için topuğundan kan alınır. Doktorlar, ?Eğer sizi aramazsak bir şey yoktur.? der. Yedi ay sonra eve telefon gelir ve tekrar kan vermeleri söylenir. Kan verilir ve yine bir problem olmazsa aramayacakları belirtilir. Kısa süre sonra bu kez İstanbul Çapa Hastanesi?nden uzman doktorlar bebeği ister. Yine kan alınır ve tekrar beklemeleri söylenir. Tüm bu gidip gelmeler onların aylarca üzülmesine sebep olur. Çünkü, onlara ?Problem çıkmazsa aramayacağız.? denir, ama her defasında tekrar aranır.

Anne Aytül Başaran (30) o dönem hayatlarının karardığını anlatıyor: ?Hastalığın belirtilerini internetten aradık, bulduk. Tüm işaretler kızımı gösteriyordu. Doktorlar da açıklama yapmadı. Artık proteinsiz yiyecekleri yurtdışından nasıl getirebileceğimizi öğrenmeye çalışıyorduk. Sonuçları beklerken, kızımı beslemek zorundaydım. Fakat, ellerimle zehir veriyormuşum gibi geliyordu. Verdiğim her lokma beynini öldürüyor olabilirdi. Ama yapacak bir şey de yoktu. Hep gözlem altında olacaktı. Gizli yediği bir çikolata dahi yaşamını kısaltacaktı. Nihayet sonuç geldi. Problem yoktu. Kızımın belirtileri üzerinde taşıması farklı bir durumdu. Sanırım sağlıklı bir çocuğun kıymetini anlamak için bu sıkıntıyı çekmemiz gerekiyordu.? Başaran ailesinin yeni mensubu Asude, şu an 3,5 yaşında ve gayet sağlıklı.

Konya?da yaşayan 27 yaşındaki Hatice Kar, amniyosentez testini yaptıran ve çıkan sonuca göre bebeğini aldırmak isteyen anne adaylarından biri. Hatice Hanım, hamileliğinin ilk aylarında hiçbir rahatsızlık yaşamaz. Gebeliğin beşinci ayında başka bir rahatsızlığı için doktora gider. Ultrasona girdikten sonra doktor, bebeğin beyninin su topladığını, kesinlikle özürlü olduğunu ve bebeği aldırması gerektiğini söyler. Emin olmak için başka doktorlara da gider. Onlar, bebeğin sağlıklı olduğunu söyler. Şüphelerini gidermek için amniyosentez testi yaptırır. Testin sonucu negatif çıkar. Şimdi 2,5 yaşında Sıla isminde sağlıklı bir kızı olan Hatice Kar, yaşadığı bu olayı kelimelere dökmekte zorlanarak, ?Allah kimseye bu durumu yaşatmasın.? diyor. Psikolojik olarak yıprandığını, hassas hale gelen gebenin sonucu sindirmesinin zor olduğunu belirtiyor: ?Hâlâ o günlerin etkisinden kurtulamadım. Anlatılmaz yaşanır cinsinden bir şeydi. Bebeğim sağlıklı doğmuştu ama içim rahat etmediği için birçok doktora muayene ettirdim. Şükür ki bir problem yoktu, olmadı da.?

Neden farklı sonuçlar?

Bahçeci Kadın Hastalıkları Doğum Teşhis ve Tedavi Merkezi?nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Esra Aksoy tarama testlerinin birkaç değerin elde edilmesiyle oluştuğunu belirterek, ?Anne yaşı, bebek boyu, gebelik haftası, ense kalınlığı, anne karnından gelen iki belirleyici hormon değerinin toplamı bebeğin risk oranını veriyor. Farklı sonuçların nadir da olsa çıkmasının sebebi ense kalınlığının farklı ölçülmesi, kullanılan araçların teknik farklılıkları, annenin gebelik yaşını tam olarak bilmemesi ve kullanılan donanımın birbirini tutmaması olabilir.? diyor. Amerikan Hastanesi Genetik Hastalıklar Tanı Merkezi Sorumlusu Tıbbi Biyoloji ve Genetik Uzmanı Dr. Nesrin Erçelen?e göre farklı teşhis koymak kolay değil. Çünkü, testler belirli kurallar çerçevesinde, bilgisayar ortamında görülerek yapılıyor. Eğer hatalı teşhis konuyorsa doktor görmeden rapor yazmış demektir. Dr. Erçelen; aile, doktor ve genetik uzman arasındaki iletişim eksikliğinin de önemli bir etken olduğunu düşünüyor ve her çiftin genetik danışmanlığından yardım alması gerektiğini belirtiyor.

Genetik danışmanlık ?sözlü muayene? olarak da biliniyor. Test yapmadan önce tarama testinin lüzumu, nasıl yapıldığı, doğruluk oranı, bilgilendirmenin nasıl yapılacağı ve çiftin sonuç raporundaki bilgileri nasıl yorumlaması gerektiği hakkında bilgi veriliyor. Neticeler alınınca da ?sonuç bilgilendirmesi? yapılıyor. Dr. Nesrin Erçelen aslında hiçbir yöntemin mucize olmadığına dikkat çekerek, ?Biz var olan şeyi gösteriyoruz. Her şeyin görülebilme sınırı var. Bazen ailenin genetik bir rahatsızlığı olup olmadığı dahi bilinmiyor, konuşulmuyor. Test yapmadan önce aile için tüm risk faktörlerini bilmek lazım. Anneden yumurta, babadan sperm gelerek yumurta dölleniyor.

Umutlar sönmesin

Genetik danışmanlığı uzmanlara göre önemli kabul edilse de gebelere göre doktorlar iletişime yeteri kadar önem vermiyor. Tarama testini yaptıran Pınar Yıldız ve Hatice Kar yeteri kadar bilgilendirilmediklerini söylüyor. ?Bilgilendirilmiş olsaydım bu testi kesinlikle yaptırmazdım.? diyen Pınar Yıldız, sorularına da her zaman açıklayıcı cevaplar alamadığından yakınıyor. Hatice Kar ise bilmesi gereken bütün bilgileri internetten öğrendiğini, doktorundan sadece teyit aldığını anlatıyor. İstanbul Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Perinotoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Ermiş, halkın amniyosentez testiyle tarama testini karıştırdığını, amniyosentezi sadece, bebeği özürlü olup da hamileliğini sonlandırmak isteyenlere yaptıklarını, tarama testiyle bin çocuk içinde on ?down sendromlu? varsa bunun ancak altısını anlayabildiklerini belirterek, ?Halk riski yanlış anlayıp yorumluyor ve engelli bebeği olduğunu düşünüyor. Sonra da sağlıklı dünyaya gelince tıp yanılmış oluyor.? diyor.

Karnında engelli bir bebeğin olduğunu bilmesine rağmen aldırmayan annelerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Fakat, ilk aylardan başlayıp tüm ömür sürecek zor bir dönemi tek başına atlatmak da kolay değil. Hele hamileyken... Geçtiğimiz temmuz ayında Psikolog Zühre Çelen?in başkanlığında, ?derdi ancak çeken bilir? mantığından yola çıkarak kurulan Umutlar Sönmesin Derneği?nin hamileler açısından özel bir misyonu var. ?Severek başarabiliriz? sloganıyla yola çıkan derneğin gönüllüleri, genetik testlerle engelli ya da down sendromlu olduğu anlaşılan bebeklerin alınmasına karşı çıkıyor ve anneyi bebeği aldırmaması için ikna etmeye çalışıyor. Sonra da annenin bu ağır yükü taşıyabilmesi için ona psikolojik destek veriyor. Zühre Çelen?e göre, bebek üç aylık da olsa yaşıyor ve bir canlının hayatı sırf bu nedenle sona erdirilemez. Üstelik anne karnı kapalı bir kutu. Testler ise yanılabiliyor.

Başkan Çelen, aileleri grup terapilerine alarak onlarla özel olarak ilgileniyor. Terapi grubunda aynı duyguları paylaşan sekiz hamile kadın var. İçinde bulundukları durumu Zühre Çelen şöyle anlatıyor: ?Anne adayları psikolojik olarak iyi değil. Biz ne olursa olsun bebeklerini bu haliyle kabul edip sevmeleri gerektiğini, canda özür olmadığını anlatıyoruz. Ayrıca özürlü çocukla nasıl baş etmeleri gerektiği hakkında da bilinçlendirme yapıyoruz.? diyor. Yakında, toplanan yardımlarla derneğin rehabilite merkezi açılacak. Ayrıca derneğin bir başka hizmeti de gönüllü hemşirelerin doğum sonrası annenin yanında bulunması. Hemşireler annenin lohusa döneminde üzerindeki şoku kısa sürede atlatmasına yardımcı oluyor ve anneye bebek bakımını öğretiyor.

İslam?da bebek aldırmak yasak

İslam dininin hayatımızı kuşatan herşey için bir hükmü ve gösterdiği bir çözüm yolu var. İslam?a göre, bebek aldırma ancak annenin de hayatı tehlikedeyse caiz (uygun) olabiliyor. İstanbul Fetva Hattı?ndan Jale Şimşek?in konuyla ilgili görüşleri şöyle: ?Hanımın karnındaki çocuğun yaratıcısı Allah?tır. Bir bebek sakat olduğu için kimsenin onu öldürmeye hakkı yoktur. Ne Kur?an?da ne de sünnette çocuğun aldırılmasına izin verilir. İnsan tercihinin dışında da bir şeyler yaşar. Bunlar ?imtihan?dır. Eğer çocukların hepsi sağlıklı olsaydı tamamen sağlıklı insanların yaşadığı bir dünya olurdu. O zaman insanoğlu sağlığın değerini nasıl anlayacaktı??

Jale Şimşek, konuyla ilgili günde 3-4 telefon aldıklarını, anneleri telefonda ikna etmeye çalıştıklarını belirterek, ?Biri özürlü bebeğe sahip olmak için hazır olmadığını söylerken diğeri bu ?Allah?ın takdiridir? diyerek kabul edebiliyor. Geneli ikna oluyor. Aileler ise doktor ve büyükler tarafından baskı altında kalıyor ve çıkmaza giriyor. Bize danışanlar sonuçta İslam dinini yaşamaya çalışanlar. Bebeğini aldıran anne sayısı çok fazla. Biz, ?Allah bu çocuğu yeryüzünde yaşatmak istiyor ki senin karnına koymuş, sen nasıl istemezsin? diyoruz. Bu aslında işin özünü en iyi anlatan cümle...?




KİMLERİN BEBEĞİ RİSK ALTINDA?

35 yaşından büyük anne adayları

Tekrar eden düşükleri olan çiftler

Daha önceki gebeliğinde, bebekte anomali (yaşamla bağdaşmayan kromozomlar) saptanan çiftler

Genetik hastalık taşıyan çocuğu olan çiftler

Gebelik süresince yapılan ultrasonografi izleminde anomali saptanması

Birinci ve ikinci tarama testlerinde risk artışının saptanması

Ailesinde kalıtsal bir hastalık olan çiftler



aksiyon dergisi
Yazar: ismimana
Read more

Hamilelikte nasıl beslenmeli?


Nelere dikkat edilmeli? Gebelik, anne adayı olmak, eşine ve kendine benzer bir canlıyı vücutta taşımak çok özel ve sorumluluk isteyen bir süreçtir.

Bebeğin büyümesi, sağlıklı olması, ruhsal, fiziksel, zihinsel yönden iyi gelişmesi annenin sağlığı ve beslenmesi ile doğru orantılıdır.

Annenin gebelik öncesi fiziksel gelişimini tamamlamış olması, besin depolarının yeterli olması ve doğum yaşı, hem bebeğin hem de annenin sağlığını koruyacak en önemli etkenlerdir. Çünkü bebek annenin besin yedeklerinden ve gebelik boyunca tükettiklerinden kendisi için lazım olanları seçip alarak büyür, beslenir.

Çocuğun bedensel ve zihinsel büyümesi, gelişmesi doğum öncesi dönemde annenin iyi beslenmesi ile başlar. Anne gebe kalınca beslenmesine uygun şekilde ekleme yapmazsa, kendi vücudundaki besin öğesi depolarını harcar. Bu depolar bitince kendi sağlığı bozulur ve bebeğini de yeterince besleyemez. Bu kez bebeğin büyümesi ve gelişmesi tam gerçekleşmiş olmaz ve bebek sağlıksız doğar. Hatta annenin gebe kalmadan önceki beslenme durumu da aynı şekilde hem anne hem bebek sağlığı açısından önemlidir.

Gebelikte beslenmeye dikkat edilmezse ne olur?

Gebe anne iyi beslenmez ise; bebek, annenin vücudundaki besin depolarını tüketmeye başlar. Böylece, anne ve bebeğin sağlığı tehlikeye girer. Bebekte; ölü doğum, erken doğum, düşük doğum ağırlığı, bedensel ve/veya zihinsel özürler; annede ise kansızlık, bacaklarda şişlik, yorgunluk, kemiklerde zayıflık görülebilir. Gebelikte beslenmedeki temel amaç; annenin fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamak, annenin besin öğesi depolarını dengede tutmak, fetüsün normal büyüme ve gelişmesini sağlamak, emzirirken yeterli süt salımına imkan vermek olarak sıralanabilir.

Gebeliğin gerektirdiği enerji ve besin öğeleri

Et, yumurta, kurubaklagiller: Beyin, kas, kemik ve dişlerin gelişimi ve kan yapımında görevlidir. Protein ve demir ihtiyacını karşılar.

Süt ve süt ürünleri: Kemik, diş gelişimi ve büyüme ile görevlidir. Protein ve kalsiyum kaynağıdır.

Sebze ve meyveler: Büyüme ve gelişme için vitamin ve mineralleri sağlar.

Tahıl ve tahıl içeren besinler: Kalori ve B grubu vitaminler içerdiklerinden büyüme ve gelişme için önemlidir.

Enerji veren yağ ve şekerler : Sadece enerji içerir ve enerji açığını kapatırlar. Bu besin gruplarını normal yaşantımızda olduğu gibi gebelikte de aynı özenle tüketmeliyiz.

Kalsiyum Kalsiyum, bebeğinizin gebeliğin 8. haftasından itibaren oluşmaya başlayan kemik ve dişlerinin gelişimi için gerekli bir mineraldir. Gebelikte, normalde gerek duyduğunuz miktarın iki katı kadar kalsiyum gereklidir. Çünkü gebelik boyunca diş ve kemiklerden sürekli bir kalsiyum eksilmesi olmaktadır. Kalsiyum açısından zengin besinler peynir, süt, yoğurt ve yeşil yapraklı sebzelerdir. Ancak süt ürünlerinin yağ açısından da zengin olduğundan dolayı yağı alınmış süt ve yoğurdu tercih etmeniz daha doğru olacaktır. Brucella, tifo benzeri hastalıklardan korunabilmek için tükettiğiniz peynirin ve sütün hijyenik ve pastörize olmasına da özen gösterin.

C vitamini C vitamini demirin bağırsaklardan emiliminde, vücudun hastalık etkeni mikroorganizmalara karşı bağışıklık direncinin artırılmasında ve metabolizmamızdaki pek çok biyokimyasal süreç için gerekli bir vitamindir. Düzenli bir şekilde beslenen gebelerde hap şeklinde vitamin alınması önerilmemektedir. C vitamini portakal, limon, kırmızı ve yeşil biber, domates, çilek, greyfurt, karnıbahar, lahana, brüksel lahanası gibi pek çok taze meyve ve sebzelerde bulunur. Vücutta depolanmadığı için her gün belli bir miktar alınmalıdır.

Folik Asit Bebeğin merkezî sinir sisteminin gelişmesi için özellikle gebeliğin ilk haftalarından itibaren folik asit alınması çok önemlidir. Vücutta depolanmadığı ve gebelik süresince normalden fazlasına gerek duyulduğu için her gün alınmalıdır. Taze yeşil sebzeler folik asit kaynağıdır, ancak uzun süreli pişirmeler ve uzun süre bekleyen gıdalardaki miktarını azaltır. En çok ıspanak, yer fıstığı, fındık, karnıbahar, kepekli ekmekte mevcuttur. Doğal gıdalar gebenin folik asit açığını tam olarak kapatamayacağından ötürü gebeliğin ilk haftalarından itibaren hap olarak dışarıdan alınması uygun olacaktır. Gebelerde folik asit eksikliğine bağlı birtakım anormallikler çıkabilir.

Proteinler Gebelikte artan protein gereksinimi karşılamak için kırmızı ve beyaz et, süt ve süt ürünleri, yumurta, balık, kuru baklagiller (fasulye, mercimek, barbunya..) gibi proteinden zengin besinler önerilir. Proteinler, hayvansal ve bitkisel proteinler olarak ikiye ayrılır. Hayvansal gıdalardaki yağ mümkün ölçüde alınarak, etin yağsız şekilde tüketilmesi önerilir. Ayrıca balıkta bebeğin zeka gelişimi üzerine olumlu etki yapar.

Lifli Gıdalar Günlük beslenmenizin büyük bir bölümünü oluşturması gereken lifli (posalı) yiyecekler, gebelikte sık görülen kabızlığın ve bağırsak tembelliğinin önlenmesinde çok yararlıdır. Genellikle tüm sebze ve meyveler lif açısından zengindir. Her gün bolca yiyebilirsiniz. Kepekli besinler de lif içerir, ancak diğer bazı besinlerin bağırsaklardan emilimini azalttığından aşırı tüketilmemelidir. Lifli gıdalar en sık olarak kepekli ekmek, barbunya,, kayısı, kuru üzüm, bezelye, pırasa, esmer pirinç ve kuruyemişte bol miktarda vardır.

Gebelikte bulantı Sabahları yataktan kalkmadan önce tuzlu bir bisküvi, kraker veya ekmek tüketilmesi bulantıyı azaltacaktır. Az az sık sık beslenerek alım arttırılmalıdır.

Gebelikte pika Bulantı hissini azaltacağı görüşü ile toprak yeme olayıdır. Yetersiz beslenen annelerde sıklıkla görülür. Fe (demir) eksikliği anemisine neden olur.

Gebelik ve kabızlık Kabızlık oluşumunu engellemek için posadan zengin besin ( kepekli ürünler, sebze ve meyveler) ve sıvı tüketimini arttırmak, sık sık beslenmek önerilebilir.

Gebe anneler için 2000 kalorilik menü örneği

Sabah: 1 bardak süt, 1 yumurta, 1 dilim peynir, 1 dilim ekmek,

1 domates, 1 salatalık, maydanoz, yeşil biber, dereotu vb.

Ara öğün: 1 meyve, 1 bardak ayran, 1 ince dilim ekmek

Öğle: 1 porsiyon etli kurubaklagil yemeği, 1 porsiyon pilav veya makarna

1 bardak ayran, 1 porsiyon salata, 1 orta dilim ekmek, 1 adet meyve

Ara öğün: 1 dilim ekmek, 1 dilim peynir, domates ve salatalık, 1 adet meyve

Akşam: 1 porsiyon et, balık, tavuk (sebzeli), 1 porsiyon zeytinyağlı sebze yemeği,

1 bardak ayran, 1 porsiyon salata , 1 orta dilim ekmek

Gece: 1 su bardağı süt veya 1 porsiyon sütlü tatlı 1 porsiyon meyve

Kahvaltıda veya ara öğünlerde 5 zeytin, 1 tatlı kaşığı bal, pekmez, reçel tüketilebilir. 1 porsiyon meyve, kışın 1 orta boy elma, portakal yazın küçük bir salkım üzüm, ince bir dilim karpuz veya kavun, yarım muz yenilebilir.

Gebelere yönelik beslenme önerileri ve dikkat edilmesi gereken kurallar:

Doktora danışmadan ilaç kullanımı sakıncalıdır.

Sigara (annenin yetersiz beslenmesine neden olarak bebeğin gelişmesini engeller) ve alkol (kullanımına bağlı olarak bebekte çeşitli sakatlıklara yol açabilir) kullanılmamalıdır.

Şişmanlık söz konusu ise şekerli, unlu, yağlı besinlerden fazla tüketilmemesi gerekir.

Gebelik başlangıcında kadının ağırlığı normal ise her ay ortalama 1-1,5 kg ağırlık kazanacak şekilde beslenmelidir.

Yemekler düzenli öğünler şeklinde tüketilmeli, öğünler de azar azar, sık sık olmalıdır.

İyotlu tuz kullanılmalıdır.

Gerekliyse, su kaynatıldıktan sonra içilmelidir.

Hazmı zor olan kızartılmış ve ağır yağlı besinlerden sakınılmalıdır.

Çay yerine yemeklerden 1-2 saat sonra fazla olmamak şartıyla açık ve limonlu çay içebilir.

Gebelikte kabızlık sık görülür. Bunu önlemek için düzenli bir beslenme uygunlamalı, taze sebze meyve, kuru erik, kuru kaysı vb. ile bunların kompostolarının tüketimi artırılmalıdır. Uzun süreli ve beslenme ile düzelmeyen kabızlıklarda doktora başvurulmalıdır.

Bulantı ve kusmayı önlemek için sabah yataktan kalkar kalkmaz 1-2 tane tuzlu bisküvi veya benzeri kuru besinler tüketmeli, yemek sırasında su içmemelidir.

Bulantı önleyici ilaçlar doktora danışmadan alınmamalıdır.

Yeterli D vitamini alabilmesi için, uygun havalarda güneşten yararlanmalıdır.

Anne adayı emzikli bir kadın ise ne yapmalı?

Emziklilikte anne süt salgılar. Bu süt annenin aldığı besinlerin ürünüdür. Bu nedenle yeterli miktarda süt yapımı için gerekli besinler annenin kendi ihtiyacına ek olarak düşünülmelidir.

Emzikli kadınlar da gebeler gibi doktora danışmadan ilaç kullanmamalıdırlar. Çünkü bazı ilaçlar süte geçebilir ve bebek için sakıncalı olabilir.

Anne emzirmeye istekli olmalıdır. Bu istek anne sütü salınımını artıran bir faktördür.

Anne psikolojik yönden rahat ve huzurlu olmalıdır.

Sık sık emzirme, meme bezlerini uyararak süt yapımını artırır.

Gebelikte karşılaşılan sağlık sorunlarının sebepleri nelerdir?

Sık sık tekrarlayan enfeksiyonlar.

Sık doğum yapma ve doğum sayısının fazla oluşu.

Gebelik öncesi ve gebelik süresince anne beslenmesinin kötü oluşu.

18 yaşından küçük veya 35 yaşından büyük oluş.

Nelere dikkat etmeli?

Öğünleriniz sık ve az az porsiyonlar halinde olmalıdır. Ne uzun süre aç kalın, ne de tıka basa midenizi doldurun.

Aldığınız gıdaların taze olmasına dikkat edin. Konserve, beklemiş gıdalar ve içinde katkı maddeleri bulunan gıdalar yerine taze ve doğal olanları tüketmeye özen gösterin.

Yediğiniz gıdalarda "çeşitliliğe" önem verin. Bu şekilde pek çok vitamin ve minerali almanız mümkün olacaktır.

Aşırı yağlı, tatlı, baharatlı ve kalorili gıdalar yerine protein ve karbonhidrattan zengin, yağ oranı düşük besin öğelerine yönelin. Unutmayın ki önemli olan sizin kilo almanız değil bebeğin içeride yeterli şekilde beslenebilmesidir. Preeklampsi durumu veya riski varsa protein alımınızı artırmanız gerekebilir veya gebeliğe bağlı şeker hastalığı (gestasyonel diabet) söz konusu ise diyetisyeninizin önereceği şekilde kalori kısıtlamasına gitmeniz gerekebilir.

Gebelikte dışarıdan hap olarak alınması gereken iki madde folik asit ve demirdir. Dengeli beslenebilen bir gebede bunların harici vitamin veya mineral alımı gereksizdir. Piyasada pek çok multivitamin adı verilen ve içinde pek çok vitamin ve mineralleri barındıran ilaç vardır. Bunlar çoğu hekim tarafından reçete de edilmektedir. Ancak son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar; gebelikte dışarıdan hap olarak alınan A, C, E vitaminleri ile magnezyum, kalsiyum, çinko, selenyum, bakır, flor gibi eser elementlerin gebelik üzerine herhangi bir olumlu etkilerinin olmadığını göstermiştir. Eğer gebeliğe bağlı bacak kramplarınız oluyorsa magnezyum, preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) riskiniz varsa kalsiyumu ilave olarak doktorunuz size reçete edebilir.

Sentetik multivitamin hapları dengeli beslenemeyen gebelerde destekleyici olarak verilse de doğal gıdaların hiçbir zaman yerini tutmayacaktır.

Gebeliğin ilk aylarında yapılan "Toxoplasma testleri" sonucunda vücudunuz bu parazitle önceden hiç karşılaşmamışsa bazı önlemleri almanız şarttır. Özellikle kedi ve köpek dışkılarıyla bulaşan bu rahatsızlık gebelik döneminde ortaya çıkarsa bebekte ölümcül veya sakatlıklara yol açan problemlere neden olabilir. Toxoplasma özellikle iyi yıkanmamış sebze ve meyveler ile iyi pişmemiş çiğ etlerden geçer.

Toxoplasma'dan korunmak için; ellerinizi yemekten önce iyice yıkayın. Sebze ve meyveleri de tüketmeden önce uzun süreli yıkayınız. Evinizde kedi veya köpek besliyorsanız aşılarını ihmal etmeyin, onlara da çiğ et vermeyin ve yakın temastan kaçının. Çiğ veya iyi pişmemiş et ve et ürünlerinden kaçının.

Beslenmede suyu asla ihmal etmeyin. Günde en az 8-10 bardak su için. Yaz aylarında bu miktar 15 bardağa kadar çıkılabilir. Özellikle ileri aylarda kabızlık şikayeti varsa bol su içerek, kabuğu ile yenen meyveleri tüketerek, her öğünde sebze ile salataya yer vererek ve yürüyüş yaparak bu sorunun önüne geçebilirsiniz.

Günde 1-2 bardak süt içmeniz gebelikte ortaya çıkan kalsiyum kayıplarını yerine koymak içindir. Süt içemiyorsanız yoğurt veya ayran tüketiniz. Peynir veya çökelek de tüketebilirsiniz. Süt ve süt ürünlerinin pastörize olmasına dikkat edin.

Yemeklerde iyotlu tuz kullanın. Yüksek tansiyon varsa yemekleri az tuzlu pişirin. Son aylarda olan ödemlerin azaltılması amacıyla bu dönemlerde tuzu azaltın.

Genelde sabahları yataktan kalkınca başlayan bulantılarda bir dilim peynir, bir iki grissini rahatlık sağlayabilir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayında olan bu bulantı ve kusmalardan kendinizi korumak için bu dönemde katı, kuru ve yağsız gıdaları tercih edin. Mutfak kokularından ve ağır parfümlerden uzak durun.

Yetersiz beslenme, anne ve bebeği nasıl etkiler?

Gebelik süresince bebek iyi beslensin diye fazla ve dengesiz beslenmek doğru olmadığı gibi doğum sonrası eski görünüme ulaşmak için az yemek de doğru değildir. Temel prensip; içerdeki bebeğin yeterince yararlanacağı doğru ve dengeli bir beslenme olmalıdır.

Zayıflık:

Zayıflık yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı olarak gebelikte artan enerji ve besin öğesi gereksinimlerinin tam olarak karşılanmaması sonucu ortaya çıkar. Normal kilolu bir gebe ilk 3 ayda, her ay 1 kg; sonraki aylarda ise 1,5-2 kg ağırlık kazanmalıdır.

Şişmanlık:

Şişmanlık özellikle dengesiz ve tek yönlü beslenmeye veya aşırı besin tüketimine bağlı olarak oluşan bir sağlık sorunudur. Şişmanlık doğum sırasında hem anne, hem de bebek için çeşitli güçlüklere ve sorunlara neden olabileceğinden istenmeyen bir durumdur. Gebelik süresince kadının 9-14 kg alması normal kabul edilir. Ağırlık alması 9 kg?dan az olduğunda zayıflık, 14?kg dan fazla olduğunda ise şişmanlık ortaya çıkar.

Osteomalazi:

Gebelik süresince artan kalsiyum ve D vitamini gereksinimi karşılanamadığında kemiklerden kalsiyum çekilmesi nedeniyle kemik yumuşaması ile belirlenen osteomalazi hastalığı ortaya çıkar. Ayrıca böyle durumlarda diş çürüklüğü görülme riski de artar.

Anemi (kansızlık)

Gebelik döneminde vücudun demir ihtiyacı arttığından demir emilimini azaltan etmenlerden kaçınılmalıdır. Örneğin;

- Yemek arasında çay içilmemeli

- Demir içeriği yüksek besinlerle birlikte, mutlaka C vitamini içeren besinlerin alınmasına özen gösterilmeli,

- Etli ya da kuru baklagilli yemek ile taze salata ya da meyve tüketilmeli,

- Mayalandırılmadan yapılmış ekmek tüketiminden sakınılmalıdır.

Ayrıca sindirim sistemi bozuklukları ve parazitler, bulantı ve kusma anemiye neden olan etmenlerden bazılarıdır.

Gebelik toksemisi (Gebelik zehirlenmesi)

Gebelik toksemisi denilen rahatsızlık ise yetersiz ve dengesiz beslenen kadınlarda daha sık görülür. Yüksek tansiyon, göz kapaklarında, ayak ve ayak bileklerinde ödem, baş ağrısı, kulaklarda uğultu, bulanık görme, şiddetli bulantı ve kusma ile ortaya çıkar. Hastanın vücut ağırlığı genellikle olması gerekenden fazladır. Vücutta su ve tuz tutulması vardır. Hemen tedaviye alınmayan vakalarda bebek kaybedilebilir.

TABLE.bilge { border: 1 solid #2B4C9B;font-family:arial; font-size: 8pt;text-align:right; }TR.baslik { background-color:#2B4C9B;font-weight: 700; color:white; }TR.normal { background-color:white; }TR.koyu { background-color:#DEE3EF; }

Temel besin grupları ve alınması gereken miktarlar
Besin Miktarı
Süt ve süt ürünleri 2 su bardağı süt veya yoğurt, 1 porsiyon peynir (2 dilim) veya 2 yemek kaşığı çökelek
Et, yumurta, kurubaklagiller 1 yumurta, 1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (60-90gm.), 1 porsiyon kurubaklagil yemeği (120gm)
Taze sebze ve meyveler 2 porsiyon pişmiş taze sebze, 3 porsiyon çiğ taze sebze, 2-3 adet orta boy meyve veya taze meyve suyu
Tahıllar 6-8 ince dilim ekmek, 1 porsiyon pilav veya makarna, 1 porsiyon çorba
Yağlar 3-4 silme yemek kaşığı sıvı yağ
Şekerler 1-2 tatlı kaşığı bal, reçel veya pekmez

Ailem

Yazar:
Opt. Dr. Ayşe Uyar, Doç. Dr. Serpil Bozk
Read more

Muhteşem yiyecekler ve faydaları



Uzmanlara göre brokoli, portakal, yulaf, domates, somon balığı, bezelye, ceviz, çay üzümü, yoğurt, bal kabağı, soya fasulyesi, hindi, ıspanak ve çayı haftada en az 4 kez tüketmek estetik gençleşmeyle eş değerde, ayrıca sağlıklı ve uzun bir ömür sağlıyor.

"Süper Yiyecekler" olarak adlandırılan 14 temel besin ürünü Californialı bir doktor tarafından daha önce hastalarına önerilmişti. Avustralyalı doktor ve alternatif tıp uzmanlarının da önerdikleri bu 14 yiyecekten brokolinin göğüs ve prostat kanserlerine, portakalın da C vitamini deposu olmasıyla tüm kanserlere karşı koruyucu özelliği bulunuyor. Yulaf ise kan basıncını dengeleme ve kilo almayı durdurma özelliği ile öneriliyor. Böğürtlen olarak da bilinen çay üzümü, soya fasulyesi, ıspanak, yeşil veya siyah çay, hindi eti, ceviz ve yoğurt ise yoğun vitamin içerdikleri için özellikle yaşlı kişilerin sağlıklı ve dinç olmalarını sağlıyor.

Avustralyalı Plastik Cerrah Dr. Steve Pratt, yaklaşık 20 yıldır, yaptığı güzellik operasyonlarından sonra bu yiyeceklerin yer aldığı bir diyeti hastalarına verdiğini belirterek, hepsinin periyodik olarak yenmesiyle birçok sağlık sorununun kolaylıkla çözüme kavuşacağını ve derinin gençleşeceğini öne sürdü. Pratt, bu 14 ayrı yiyecekten her birinin haftada en az 4 kez yenilmesi gerektiğini söyledi.

Eternal Health adlı kitabın yazarı Dr. Michael Elstein ise "Hindi etinin neden yaşlılığı önlediğini çözemedim. Fakat beyaz et vejeteryan olmayanlar için oldukça sağlıklı" dedi. Bu yiyeceklerin anti-oksidan içerdiği için vücut sisteminin hastalıklarla savaşında yardımcı olduğunu ifade eden Elstein, "Yaşlandıkça göğüs ve prostat kanseri riski artar. Önlemenin tek yolu da yüksek oranda anti-oksidan içeren ve zengin vitamine sahip olan bu yiyecekleri tüketmektir" dedi.

Ispanak ve ceviz kolesterolü düşürmek için önerilirken, yeşil çayın yağları yakmak ve yetişkinlerde obeziteyi önlemek için ideal olduğu savunuldu. Omega 3 yağı içeren somon balığının ise kalp krizini önleme ve beyin hücrelerinin çalıştırılması ile depresyona karşı birebir olduğu öne sürüldü. Özellikle yaşlıların ıspanak yemekten vazgeçmemeleri gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, ıspanağın gözün görme yeteneğini geliştirdiğini ve karaciğere yardımcı olduğunu kaydetti.

Estetik ameliyatların insanları genç gösterdiğini fakat genç hissettiremediğini savunan uzman doktorlar, "Vücut sağlıksızsa, genç görünmenin bir önemi ve faydası yok" diye konuştu.






Yazar:
hekimce.com
Read more

Meyve Suları ve Faydaları



Grip ve soğuk algınlığının en sık görüldüğü dönem, içinde bulunduğumuz kış ayları. Doğal birer sağlık iksiri olan meyve suları ile gribe karşı önlemler alabilir ve böylece grip ve soğuk algınlığına yakalanmaktan kurtulabiliriz.


Hava sıcaklıklarının değişkenliği ve mevsimsel virüsler, grip ve soğuk algınlığını artırıyor. Bu tür rahatsızlıkların en sık görüldüğü dönemlerse sonbahar ve kış ayları.

Grip ve soğuk algınlığından korunmak için bağışıklık sistemini güçlendirmek önem taşır. Düzenli uyku ve dengeli beslenme bağışıklık sisteminin güçlü kalması için gerekli bir koşuldur. Bu amaçla uzmanlar, C vitamini ve çinko gibi antioksidanlarca zengin gıdalardan oluşan bir beslenme tarzı öneriyorlar. Vitamin, antioksidan ve minarelerce zengin olan meyve suları da bu amaca en uygun gıdalardan.

Doğal birer sağlık iksiri olan meyve suları ile tüm bu önlemleri alabilir ve böylece grip ve soğuk algınlığına yakalanmaktan kurtulabiliriz. Eğer hastalandıysanız meyve suları aynı zamanda birer ilaç etkisi göstererek iyileşmeyi de hızlandırır.



PORTAKAL SUYU

Bağışıklık sistemini güçlendirerek bizleri soğuk algınlığı ve gripten koruyan meyvelerin başında portakal gelir. İçerdiği C vitamini ve folik asit sayesinde öksürüğü azaltır. Bunların dışında da, portakal suyundaki bir antioksidan olan bioflavin damarları ve kılcal damarları güçlendirerek kalbin zarar görmesini engeller. Portakal suyunda bulunan yüksek miktardaki potasyum tansiyonun dengelenmesine yardımcı olmakla kalmayıp aynı zamanda cildin kuruyup kırışıklıkların oluşmasını da engeller. Ayrıca, içerdiği vitaminler ve antioksidanlar sayesinde portakal, kanın pıhtılaşmasını, mide ve pankreas kanserini engeller ve ezik ve çürüklerin daha çabuk iyileşmesini sağlar.


VİŞNE SUYU
Ateşli hastalıklara karşı güçlü bir silah olan vişnede A vitamini ve potasyum bulunur. Ateşi düşürüp susuzluğu gideren vişne suyu, ateşli hastalıklardan sonra asitleşen kanı temizlemeye de yardımcı olur. Susuzluğu giderdiği gibi, vücutta biriken fazla suyun dışarı atılmasında da etkin rol oynar. Mide ve karaciğerin düzenli olarak çalışmasını sağlar.

Ayrıca, diyareyi keser ve idrar söktürücü özelliği vardır.


KAYISI SUYU
Grip ve soğuk algınlığına karşı bir başka silahımız olan kayısı, içerdiği A, B3 (Niasin) vitamini, kalsiyum, magnezyum, potasyum ve fosfor sayesinde bağışıklık sistemini güçlendirir kansızlığa iyi gelir, kan yapımına yardımcı olur ve sinirleri gevşetip uyku getirir. İçerdiği kalsiyum ve magnezyum sayesinde kemik erimesinin önlenmesine faydalıdır. Kayısı, doğal lif açısından çok zengin bir meyvedir. Lifli bir meyve olduğundan bağırsakları korur ve pekliğe iyi gelir. Kayısıda bulunan betakaroten ise, kanserin, özellikle akciğer kanserinin, kalp hastalıklarının ve kataraktın önlenmesine yardımcı olur.


ELMA SUYU
Elma bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olan B3(Niasin) ve E vitamini, potasyum ve bol miktarda pektin içerir. Kan şekerini kontrol altında tutan elma suyu baş ağrısına da iyi gelir. Ayrıca böbreklerin temizlenmesine yarar ve kolesterolü düşürür. Hastalanmamızda büyük rol oynayan bağırsaklardaki parazitlerin dökülmesini sağlar. Grip ve soğuk algınlığını tetikleyen bedensel ve zihinsel yorgunlukların giderilmesinde ise etkin rol oynar. Bunların dışında, romatizma, gut ve mide rahatsızlıklarının (Gastrit, Ülser) panzehiridir. Elma suyunun içindeki bitki besinleri, kalp ve akciğer kanseri rahatsızlıklarına yakalanma riskini azaltır. Damar sertliğini önler, kan basıncını düşürerek tansiyonun yükselmesine engel olur.


ŞEFTALİ SUYU
Şeftali içerdiği A, B3 (Niasin) ve C vitaminleriyle, folik asit, betakaroten, potasyum ile gribe karşı vücudun savunma mekanizmasını güçlendirir. Vücutta A vitamini oluşturan temel madde olan betakaroten, şeftalide çok zengin miktarda bulunur. Ayrıca antioksidan özelliği ile toksit maddelerin vücuda vereceği zararları önler. Sinir sistemi üzerinde olumlu etki yapar, uykusuzluğu giderir. Sindirim sistemini çalıştıp hazmı kolaylaştıran şeftali aynı zamanda böbreklerin ve safra kesesinin düzenli çalışmasını sağlar ve iyi bir idrar sökücüdür.



ÜZÜM SUYU
Uzmanlar tarafından sihirli iksir ve bitki sütü olarak da adlandırılan doğal kalkanlarımızdan üzüm suyu, bileşimindeki zengin vitamin ve mineral maddeler vücudun günlük ihtiyacını karşılayabilecek özelliktedir. Bol miktarda A ve C vitaminleri, mineraller en çok da demir ile potasyum içeren üzüm suyu vücudun hastalıklara karşı daha dirençli olmasını sağlar. Antioksidan özellikli olduğu için cildin yaşlanmasını geciktirir. Kan yapıcı özelliğinin yanı sıra romatizma ve mafsal ağrılarına iyi gelen üzüm suyu, kalp sistemini düzenler, bedensel ve zihinsel yorgunlukları giderir.

Sonbahar, kış aylarında daha çok gereksinim duyduğumuz enerjiyi ise vücut tarafından kolayca özümsenen basit şekerleri sayesinde üzüm suyundan alabiliriz. Ayrıca içerdiği diyet lifleri sayesinde bağırsakları yumuşatıcı ve idrar söktürücü özelliği ile organizmayı toksinlerden arındırıp temizler.


DOMATES SUYU
Domates içerdiği C ve E vitaminleri, potasyum ve diğer mineralleri ile, insan sağlığı için oldukça yararlı bir sebzedir. Domates suyunda bol miktarda bulunan C vitamini ve bir antioksidan olan likopen, grip virüsüne karşı bağışıklık sistemini güçlendirerek vücudu grip ve nezleden korur. Ayrıca likopen vücudu kalp hastalıklarına karşı koruyan bir maddedir. Hazmı kolaylaştırıcı ve vücudun su tutmasını önleyici özelliğe sahiptir. Kan basıncının düşürülmesinde de etkilidir. Bir bardak domates suyu ve bir adet çiğ yumurta ile hazırlanan karışım fazla miktarda sistein içerir ve zararlı maddelerin vücuttan atılmasını hızlandırır.

Read more

Gebelikte Sık Rastlanan Sorunlar Yakınmalar


Gebelik kaşıntısı:

Gebelik döneminde vücutta yaygın kaşıntının en önemli nedeni gebelik kaşıntısı adı verilen durumdur. Yaklaşık 700 anne adayından birinde genellikle gebeliğin son haftalarında görülen bu hastalıkta artan gebelik hormonların etkisiyle safra kanallarında akım yavaşlamakta ve böylece kanda kaşıntıya neden olan safra asitleri birikmektedir.

Gebelik kaşıntısında genellikle tek belirti kaşıntı olmasına karşın ileri durumlarda kaşıntıdan birkaç gün sonra safra kanallarındaki tıkanıklık kanda bilirubin artışına ve sarılık gelişmesine neden olabilir.

Tek başına gebelik kaşıntısı gebeliğin seyrini ve bebeğin durumunu olumsuz etkileyen bir durum olarak kabul edilmemekle birlikte beraberinde sarılık olması durumunda gebeliğin daha yakın takibi gereklidir.

Gebelik kaşıntısı preeklampsi seyrinde gelişebilen karaciğer tutulumundan ayırtedilmesi gerekli bir durum olmakla beraber bu ayrım tansiyonun normal olması ve idrarda protein çıkışı olmamasıyla kolaylıkla yapılabilir.

Gebelik kaşıntısının tedavisinde doktor önerisine göre bölgesel krem veya losyon şeklinde tedavi veya ağızdan tablet alınması şeklinde tedavi yapılabilir

Gebelik kaşıntısı genellikle doğumdan iki hafta sonra kaybolur, ancak genellikle her gebelikte tekrarlayıcılık arzeder ve hastalığı geçiren anne adayları doğum kontrol hapı kullandıklarında da aynı belirtiler ortaya çıkabilir.

Gebelikte Diğer Sık Karşılaşılan Yakınmalar:


İnsanoğlu; anne karnı içinde ilk oluştuğu günden itibaren ortalama 266 gün keyifli bir yolculuk sürer. Bu yolculuğun ilk iki ayında adı "embryo" dur. İkinci aydan itibaren doktorlar bu canlıya "fetus" derler. Fetus latince bir kelime; anlamı genç demektir. Bu yolculuk sırasında anne adayı da aynı keyifle, ancak zaman zaman çeşitli küçük sıkıntıları da beraberinde yaşar. Embryo 15 günlük olduktan itibaren anne adayında adet gecikmesi başlar. İlk sinyali bebek vermiştir. Adet gecikmesinin 1. haftasında evde yapılabilecek basit idrar tetkiki ile gebelik tanısı konabilir.

Bu ilk gebelik belirtisinin ardından, herkeste farklı şiddette hissedilen aşağıdaki belirtiler kendini gösterir.

Göğüslerde büyüme, gerilme hissi:
Memelerdeki bu değişim hormonların etkisi ile olmaktadır, göğüslere gelen kan akışı hızla artar, bu da gerilme ve duyarlılık hissine neden olur. Gebelik ilerledikçe östrojen, progesteron ve prolaktin hormonlarının artışına bağlı olarak süt kanalları büyür ve gelişir.
Bazı anne adaylarında son aylarda (20. haftadan itibaren) süte benzer bir sıvı akışı olabilir. Bu durumda göğüsleri sıkmamak gerekir, olağan bir durumdur.

Bulantı, Kusma:
Gebelikte anne adaylarının sıkça rastladığı bu durum; tahminen gebelikte salgılanan bHCG hormonu etkisi sonucu oluşmaktadır. Genellikle ilk 12 hafta boyunca görülür ve ardından giderek azalarak kaybolur. Bulantının şiddeti ve buna kusmanın eşlik etmesi kişiden kişiye değişmektedir. Anne adaylarının yaklaşık yarısında değişen derecelerde bulantı-kusma yakınmaları olur.
Sabah bulantıları (Morning Sickness) çok rahatsızlık veren bir olay olmasına rağmen nadiren bebek ve anne için tehlikeli olur. Birçok anne adayı, midesi boş olduğunda bu şikayetlerin arttığından yakınır. Bu yüzden gün içinde az ve sık yemek gerekir. Yatağınızın kenarında kraker, bisküvi gibi yiyecekler bulundurarak ve sabah kalkmadan önce birkaç parça atıştırarak yakınmalarınızı azaltabilirsiniz. Baharatlı, yağlı, kızarmış yiyeceklerden kaçının, bol su için.
Bulantı ve kusmanın çok yoğun olup artık beslenme düzenini bozacak ve neredeyse gıda alınımını çok azaltacak seviyede olmasına "hiperemezis" adı verilir. Bu durum özellikle çoğul gebeliklerde daha sık görülür. Hiperemezis geliştiğinde anne adayına damar yolu ile dışarıdan sıvı (serum) ve glukoz (şeker) takviyesine gerek duyulur. Hafif bulantılar varlığında; bunun geçici olduğunu bilmek, yemek kokularından uzak kalmak faydalı olacaktır. Bazen bulantı kesicilere (antiemetikler) gereksinim duyulabilir. Doktorunuz size uygun tedaviyi planlayacaktır.

İdrar Sıklığında Artış:
Gebelik ilerledikçe; büyüyen uterusun etkisi ile mesaneye bası sonucu mesane kapasitesi azalır. Daha az miktardaki idrar ile mesanede dolma hissi belirir. Bu da sık ve az miktarda idrar yapmaya neden olur. Hatta bazen anne adayları geceleri idrara sık kalkmak nedeni ile uyku problemi bile yaşayabilirler. Bu durum özellikle ilk 3 ay ve son 3 aylık gebelik periyodunda kendini gösterir. Nadiren idrar kaçırma da görülebilir. Bunlar tamamen olağan (fizyolojik) durumlardır. Ancak, idrar sıklığının yanı sıra idrar yaparken yanma, ağrı gibi yakınmalar da varsa, bir idrar yolu enfeksiyonu geçiriyor olabilirsiniz. Bu durumda doktorunuza başvurmalısınız.

Yorgunluk ve Uyku:
İlk 3 aylık dönemde uyuma isteği ve yorgunluk hissi çok sık rastlanan bir yakınmadır. Özellikle çalışan anne adayları daha belirgin yaşarlar. Vücudunuzun gebeliğe uyumu sırasında gelişen bu durum, bir hastalık belirtisi değil, tamamen normal bir süreçtir. Gebeliğin 3. ayından itibaren tekrar eski uyku düzeninize kavuşacağınızı bilmeniz belki de yeterli olacaktır.
Gebeliğinizin son dönemlerinde ise uyuma güçlüğü yakınması ile karşılaşabilirsiniz. Bunun sebebi sik idrara gitmek, bebeğinizin hareketleri olabilir. Telaşlanmamanız önemlidir. Ilık bir duş, ılık bir bardak içecek, kitap okumak yararlı olabilir. Çay, kahve, kola gibi içeceklerden özellikle gece kaçınmalısınız. Gebeliğinizin son dönemlerinde endişelere bağlı uyku problemleri, korkutucu rüyalar gibi yakınmalar görülebilir. Uykusuzluk probleminizi doktorunuzla görüşünüz.

İştah Değişikliği:
Gebelik ilerledikçe oluşan en belirgin değişimlerden biri; artan besin gereksinimi sonucu oluşan iştah artışıdır. Kimi anne adaylarında iştah artışı çok fazla ve özellikle belli bir grup besin maddelerine karşı oluşur ki buna halk arasında aşerme denir. Normal zamanından farklı tatlı, tuzlu veya mevsimi olmayan yiyecekler arzulayabilirler. Bunun tıbbi bir açıklaması yoktur. Anne adayının çok çeşitli tip besin maddelerinden özellikle bir gruba yönelmesi durumu da yine en belirgin olarak ilk 3 aylık gebelik periyodunda görülür. Kimi zaman anne adayı; toprak, kil vb... zararlı olabilecek maddeleri yeme isteği duyabilirler. Kimi zamanlarda gebelik dışı çok severek yenilen bir besin maddesine tiksinti gelişebilir.
Gebeliğin ilk aylarından itibaren tükrük bezlerindeki salgı artışı sonucu anne adaylarında aşırı tükrük salgısı (pityalizm) gelişebilir. Bu durum daha çok bulantı nedeniyle tükrük yutmada güçlük sonucu olur. Bulantıların kesilmesinin ardından tükrük salgısının azalması beklenir.

Besin maddelerinin ağızda metalik bir tat bırakma hissi de sıklıkla rastlanan bir yakınmadır. Ağız içi tat alma duyularındaki değişik sonucu oluşur ve geçicidir.

Kilo Alımı:
Anne adaylarının en belirgin değişimi gebelik boyunca alınan kilolardır.
Sağlıklı bir anne adayı dengeli beslenmelidir. Beslenmesinde protein, şeker ve yağ oranı dengeli olmalıdır. Başlangıç boy/kilo oranı (Body mass index) gebelik boyunca ortalama alınması beklenen kiloyu belirler. Normal bir tekiz gebelikte ortalama 10-15 Kg kilo artışı beklenir. Daha fazla kilo alımı siz ve bebeğiniz için sakıncalı olabilir.
Eğer sigara kullanıyorsanız; bu sizin dengeli beslenmenizi olumsuz yönde etkileyecek ve çok belirgin bir şekilde bebeğinizin kilo alımı da beklenenden düşük olacaktır.

Mide Yanması:
Gebeliğin başından itibaren mide - barsak sistemindeki fizyolojik değişiklikler, artan gebelik hormonu etkisine bağlı olarak kendini gösterir. Mide yanması gebelerin yaklaşık yarısında görülür. Progesteron hormonu yükselmesine bağlı olarak mide - barsak sistemindeki düz kaslarda gevşeme olur ve aynı zamanda yemek borusu ile mide arasındaki kapı (sfinkter) eskiye oranla daha fazla açık kalır. Midede yenen besinlerin hazmedilmesi ve bağırsaklara doğru ilerlemesi daha uzun zaman alır. Asitli mide içeriğinin yemek borusuna doğru kaçışını kolaylaştırır. Bu da anne adayında mide yanması, ekşimesi ve geri kaçış arttıkça ağızda ekşi-acı bir tat belirmesine neden olur. Bu yakınmalar sık sık, bölünmüş porsiyonlar halinde ve daha az yağlı yemek tüketmekle önemli miktarda azaltılır. Yemeğinizi yavaş yemeli ve iyi çiğnemelisiniz. Yemek yedikten hemen sonra yatmamak, en erken 2 saat sonra yatış pozisyonuna geçmek oldukça faydalı olabilir. Gece yatarken düz yatmamaya gayret edin, başınız 15-30 cm yüksekte olsun. Yine de yakınmalar devam ediyorsa doktorunuz antiasid ilaç tedavisini önerebilir.

Kabızlık:
Kabızlık; gebelikte sık görülen bir diğer yakınmadır. Yukarıdaki nedenle boşaltım sisteminin yavaşlaması ve büyüyen uterusun kalın bağırsağın son kısmına (rektum) bası yapması sonucu gelişir. Bol miktarda sıvı tüketilmesi (günde en az 3 litre), lifli-posalı besinler (meyve, sebze, baklagil, salata vb.) sorunu çözerler. Kahvaltıda kepekli ekmek yemeniz yardımcı olacaktır. Eğer beslenme tedbirlerinden fayda görmezseniz bizim önerilerimizle bir laksatif kullanabilirsiniz.
Eğer daha önceden kabızlık şikayetiniz varsa bu genellikle gebelikte daha da kötüleşir. Kabızlığın ilerlemesi ve büyüyen uterusun rektum toplar damarına basısı ile hemoroid (basur) oluşumu da gelişebilir. Bu durum da makat bölgesinde ağrılı bir şişlik oluşur. Kabızlık önlenemezse ıkınmalar ile karın içinde basıncın artması; hemoroidin ilerlemesine ve ağrının artmasına hatta kanamaya neden olabilir. Bu durumda doktorunuz gereken tedaviyi düzenleyecektir.

Dişeti Değişimleri:
Gebelikte dişetlerinde hiperplazi denen şişkinlik ve ağrıya sebep olan kabarmalar görülebilir. Dişlerin fırçalanması sırasında hassasiyet ve kanama yakınmasına sebep olabilir. Sık fırçalamak, diş etlerine masaj yapmak, yumuşak uygun diş fırçası seçimine dikkat etmek gerekir.

Tansiyon düşüklüğü ve çarpıntılar:
Gebelikte çok belirgin olan değişimlerden biri de kalp-damar sisteminde olan fizyolojik değişikliklerdir. Gebelik boyunca kanı oluşturan sıvı kısım (plazma) ve kanın şekilli elementleri (alyuvar - akyuvarlar vb.) belirgin bir oranda artış gösterirler. Bu değişim, uterus ve gelişen fetusa besin ve oksijen (O2)' nin yeterince taşınabilmesi içindir. Kalbe binen yük gebelik öncesi döneme göre yaklaşık %50 oranında artış gösterir. Bunun sonucunda gebelikte kalp atış sayısında bir miktar yükselme olur. Kalbin bu atım hızındaki artış çarpıntı olarak hissedilir.

Aynı zamanda özellikle gebeliğin ilk ve ikinci 3 aylık periyodunda hafif bir tansiyon düşüklüğü fizyolojik bir durumdur. Kalp atış hızı belirgin ve çarpıntı hissi yoğun ise; altında bir anemi (kansızlık) durumu yatıyor olabilir. Yakınmalarınızı doktorunuza bildirmeniz son derece önemlidir. Basit bir tam kan sayımı ve fizik muayene ile durumun gebelik nedeniyle olup olmadığı ayırt edilebilir.

Varisler:
Gebelikle birlikte karın içinde basınç artışı sonucu toplar damarlardan kalbe dönen kanın akışında bir miktar güçlük başlar. Bu da özellikle bacaklarda bazen de vulva-vajen bölgelerinde varis denen damar genişlemelerine neden olabilir. Varisler gebeliğin geç dönemlerinde daha sık görülür. Özellikle gebelik öncesi varisi bulunan kişilerde bu varislerde belirginleşme, artma oluşabilir. Çok uzun süre ayakta kalmaktan kaçınmak, bacak kaslarını çalıştırıcı ritmik egzersizler (özellikle uygun tempoda günlük yürüyüş yapmak), yatarken dolaşımı kolaylaştırmak için bacakları yükseltmek hem varis oluşumunu azaltır hem de varolan varislere bağlı ağrı yakınmanızı hafifletir.

Ödem:
Vücutta plazma (sıvı) miktarının artışı ve özellikle gebeliğin son aylarında kilo artışları sonucunda ayak sırtı, ayak bileği, eller ve parmaklarda bir miktar 'ödem' adı verilen şişlikler gözlenebilir. Gebelik boyunca aldığınız kilonun dörtte biri sıvıdır. Çok fazla süre ayakta kalmakla bu şişlikler daha da belirginleşebilir. Mümkün olduğu kadar el ve ayaklarınızı dinlendirin. Ödemin daha çabuk çözülmesi için ayakları yukarı kaldırarak (altına destek koyarak) yatmak faydalı olacaktır. Rahat, sıkı olmayan ayakkabılar seçilmelidir. Ayak numaranız artabilir. Eğer ödem ayak sırtından daha farklı bölgelerde belirginleşiyorsa, bacak şişmesi halini aldıysa bu durum Preeklampsi denen bir hastalığın belirtisi olabilir. Bu durumun varlığı yapılan fizik muayenelerde erken dönemde saptanabilmektedir. Tansiyon yükselmesi ve idrar tahlilinde protein varlığı araştırılır.

Baş Ağrıları:
Daha önceden baş ağrıları olan anne adaylarında gebelikte iki olasılık söz konusudur: baş ağrıları azalabilir veya artabilir. Baş ağrıları ilk defa gebelikte ortaya çıkabilir. Mümkün olduğu kadar ilaç kullanımından kaçındığımız bu dönemde zorunlu durumlarda doktorunuzun tavsiyesi ile zaman zaman parasetamol tabletleri kullanılabilir.
Eğer baş ağrıları gebeliğin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkmışsa bu yüksek tansiyon nedeniyle olabilir ve incelenmelidir.

Anemi: (Kansızlık)
Hemoglobin değeriniz belli bir sınırın altına düştüğünde buna anemi denir. Gebelikte bir dereceye kadar hemoglobin düşüşü normaldir. Eğer hafif dereceli kansızlık söz konusu ise bu sizde hiçbir belirtiye neden olmayabilir. Ağır kansızlık (derin anemi) durumunda, çarpıntı, bayılma, baş dönmesi, nefes darlığı oluşur. Diğer gebelik yakınmalarına zıt olarak, kansızlık, hem anne hem bebek için tehlikeli olabilir. Bunun için gebelik süresince demir ve folat takviyesi almanızı ve aralıklı olarak kan sayımı yaptırmanızı öneriyoruz.

Kramplar:
Özellikle ikinci ve üçüncü 3 aylık periyotlarda sık görülen yakınmalardandır. Bacaklara binen yükün artması, eskiye oranla fizik aktivitenizin azalması ve kas yorgunluğunun kolaylaşması sonucu oluşurlar. Bazen kalsiyum, magnezyum elementlerinin yetersiz alımı sonrasında görülebilir. En rahatlatıcı çözüm düzenli, doktorunuzun önerdiği tür egzersizleri gebelik başından itibaren yapmaktır. Süt ve süt ürünleri tüketiminizin düzenli olması da krampların sıklığını azaltacaktır.

Bel - Sırt Ağrıları:
Gebelik ilerledikçe artan ağırlık, uterus ve fetusun ağırlığı, fazlalaşan sıvı oranları sonucu yerçekimine karşı koymak için ister istemez omurgada pozisyon (postür) değişiklikleri oluşur. Bel-sırt omurlarına içe dönük bir eğim verilmesi nedeniyle, özellikle aşağı sırt ve bel bölgesinde yoğun ağrı hissi olabilir. Oldukça sık görülen bir yakınmadır. Omurga çevresindeki kasların bu duruşu sağlayabilmek için uzun süreli kasılı (spazm) kalmaları ağrının başlıca sebebidir.

Omuzlar dik olacak şekilde uygun duruş pozisyonunu sağlamak, otururken bel bölgenizin arkasına uygun büyüklükte bir yastığı koymak, ortopedik ve yüksek topuklu olmayan uygun ayakkabı giymek, yattığınız yatağın nispeten sert ve ortopedik olmasına dikkat etmek, dinlenmek bu tür yakınmalarınızı hafifletebilir.

Gebeliğinizin ilerleyen aylarında progesteron hormonu ile eklem yerlerinizdeki bağların yumuşaması sonucu özellikle pelvis kemikleri denen leğen kemikleri arasındaki ayrılma sırt, kalça, bacak üst kısımlarına yayılan yoğun ağrılara neden olabilir. Aslında bu durum, vücudun doğal olarak kendini doğuma hazırlamasıdır. Ligamanlarınız doğuma hazırlanmak için gevşer ve postürü korumak için kaslarınız daha çok çalışmak zorunda kalır.

Bazen de omurilikten çıkan ve vücuda yayılan sinir kılıflarındaki ödem sonucu siyatik türü bacağa yayılan ağrılar görülür. Doktorunuzun masaj önerileri doğrultusunda birtakım egzersiz, gerekirse medikal (ilaçla) tedavi, dinlenme ile bu sorunla kolaylıkla baş edilebilir. Tüm bunlar doğum sonrası şiddeti giderek azalacak yakınmalardır. Doğum sonrası yapılacak size önerilen uygun egzersizlerle yakınmalar tamamen geçecektir.

Akıntı:
Gebelikte damar dışına çıkan sıvı miktarının artması, hormonal değişimler vb nedenlerle vaginal akıntı miktarında önemli oranda artış olur. Vajinal akıntı artışı daha gebeliğin ilk haftalarından itibaren hissedilir. Ancak bu akıntı renksiz ve kokusuzdur. Eğer akıntının miktarı dışında; koyu sarı - yeşilimsi renk değişikliği, kötü koku varlığı yada kaşıntı gibi ek yakınmalar da varsa en kısa zamanda doktorunuzu bilgilendiriniz. Bazen varolan bakteriyel bir enfeksiyon, düşük , erken doğum , erken membran rüptürü (su kesesi açılması) gibi önemli sorunlara neden olabilir. Bu durumun tanısı kolaylıkla yapılabilmektedir ve uygun tedavinin seçimi ile risklerden kolaylıkla uzak kalabilirsiniz. Gebeliğin özellikle de son aylarında size olağan dışı gelen her türlü akıntı artışında daha dikkatli olunmalıdır. Çünkü bazen su kesenizin erken açılması (EMR) sonucu vaginal yolla amnion sıvısı sızması olabilir. En ufak bir şüphede doktorunuzu bilgilendiriniz.

Cilt Değişiklikleri, Gebelik Maskesi:
Anne adaylarında çeşitli düzeylerde görülebilir. Belirli vücut bölgelerinde cilde koyu rengini veren melanin pigmentlerinin bölgesel artışı sonucu olur. Özellikle bazı anne adaylarında yüzde maske tarzında olabilen bu koyu renk görüntüye kloazma adı verilir.

Güneş ışınlarına direkt maruz kalma ile durum belirginleşebilir. Doğum sonrası bu renk koyulaşmaları loğusalık dönemi boyunca giderek azalacak ve tamamen kaybolacaktır. Ancak yinede direk güneş ışığına maruz kalmamak ve bu durumu önlemek için uygun bir güneş kremi kullanılmalıdır.

Gebelikte nevus denen "ben" lerin boyutları artabilir, renkleri koyulaşabilir. Yine bazı anne adaylarında, ciltte yağlanma sonucu aknelerde artış olabilir. Tam tersine kimileri de ciltte kurumadan yakınabilirler. Uygun temizleyici sabunlar ve nemlendiriciler kullanılabilir.

Özellikle gebeliğin ikinci yarısından itibaren karın cildinde gerginliğe bağlı çatlaklar (stria) sıkça görülür. Hızlı kilo artışı ile bu çatlaklar bacak, kalça yüzeylerinde de izlenebilir. Cildin esnekliği kişiler arasında belirgin farklılık göstereceğinden çatlak oluşumu herkeste farklı boyutta olur. Cilt esnekliğini bol sıvı alarak, uygun kremler kullanarak destekleyebiliriz. Başlangıçta koyu mavi-mor renkli bu cilt izleri, doğum sonrası renklerini kaybedip sedefi renkte izlere dönerler.

Kaşıntı sık karşılaşılabilen bir diğer yakınmadır. Sıklıkla gerginleşen cilt bölgelerinde görülür. Ilık duş almak, bol rahat giysiler ve nemlendiriciler faydalı olabilir. Şiddetli kaşıntı durumunda, safra yolları ile ilgili bir anormallik olabileceğinden (gebelik kolestazı), doktorunuzla görüşmelisiniz.

Düşmeler:
Gebelik ilerledikçe ve karnınız büyüdükçe denge merkeziniz değişir. Ligamanlarınızın progesteron hormonu etkisiyle gevşemesi de burkulmalara daha yatkın bir durum yaratır. Özellikle merdiven inerken dikkat etmelisiniz. Kısa topuklu (düz değil) ayakkabılar giyin. Düz ayakkabı giymek, gebelikte taban düşüklüğü riski arttığından önerilmez. Gece tuvalete kalktığınızda düşmekten korunmak için bir ışık açık bırakmak basit bir tedbirdir.

El ve parmaklarda karıncalanma- uyuşma:
Gebeliğin ikinci 3 ayından itibaren el ve parmaklarda uyuşma, karıncalanma görülebilir. Bazen kollarda ağrı hissedilir. Bu durum özellikle sabahları şiddetlidir ve gün içinde, hareket ettikçe, giderek azalır. Karpal tünel sendromu olarak adlandırılan bu problem bilekteki sinir kılıflarının ödem ve bası nedeniyle sıkışmasına bağlıdır.

Görme Bozukluğu:
Bazı anne adayları, görme bozukluğundan söz ederler. Gebelik sırasında göz içi sıvı dengesi değişimi sonucu hafif lens şişmesi olabilir. Bu durum doğum sonrası kaybolur. Ancak ani başlangıçlı görme bozukluğu, özellikle gebeliğin son aylarında gözlerde sinek uçuşmaları diye tanımlanan durumlarda en kısa zamanda doktorunuzu arayınız. Çünkü preeklampsi denen (gebelik zehirlenmesi) durumunun ağırlaşmasına bağlı olarak da gelişebilir.

Psikolojik Değişiklikler:
Gebeliğin ilk aylarından itibaren duygusal değişimler sıklıkla anne adaylarını etkiler. Çabuk hüzünlenme, yersiz alınganlıklar, ayrıntılarla çok ilgilenme, uyku düzeni bozuklukları, sinirlilik anne adayının çok yakın çevredeki kişilerin dikkatini çekmektedir. Bu durumda stress hormonlarındaki değişimlerin sebep olduğu düşünülür. Yakın çevrenin anne adayına oldukça faydalı olacaktır.
Tüm bunlara rağmen özellikle bebek hareketlerinin hissedilmesinden itibaren anne ile bebeğin arasında daha bu dönemde kurulan güçlü iletişim anne adayının bu dönemi keyifle sürdürmesini sağlamaktadır.









www.gebelik.org
www.kadinvegebelik.org
Yazar:
isimmana.com
Read more